Pazar, Mayıs 31

olasılıksız

insanlar ölürken nefes mi alırlar, nefes mi verirler? halk arasında "son nefesini vermek" deyişi her zaman geçerli mi acaba? sadece merak ettim. sanırım eceliyle ölen bir insan ölürken nefes verir. ama biri öldürülürken nefes alıyorsa, ölürken nefes almış olur tesadüfen:)))

i'm the tragedy itself

hep aynı kısır döngü. ardarda yaşanan terslikler. sınra her şeyin aslında hep bombok oldugunu anlamalar. herkesten nefret etmeler. sonra yukardan aniden küçük bir mutluluk gönderip küçük yaralı kalbimi oyalamacalar:) değişen bişey yok. aslında koca bir hüzünüm

Cumartesi, Mayıs 30

yüzleri eskitiriz


İnsanlara çok çabuk sahip oldugumuzu sanyoruz. Ya da sahip olmuşuz, yemiş yutmuşuz gibi davranıyoruz. Bence aslında onları sevemeyecek kadar yüreksiz oldugumuzu bildigimiz için.

Perşembe, Mayıs 28

beni benle bırak hayat

basit ve net tanımı olan bir iş sahibi olmak istiyorum. mesela ayakkabıcı, terzi, manav..iciğin cıcıgın hesabıyla ugrasmak istemiyorum. al ayakkabını ver bilmem kaç lirayı, ya da al portakalını ver bilmem kaç lirayı..

Raise The Roof


niye sıçtım ben böyle herşeyin içine. sabahları elinde resim, grafik, tasarım bölümü zımbırtılarıyla minibüse binen hatunları kıskanıyorum. hay....

Pazar, Mayıs 24

herseyin kokusu var

internet ortamında biriktirdiklerimi defalarca silmeyi düşündüm. ama hiç yapamadım. anılarımı silemem. biriktirdiklerim tanımadıklarımla paylaşsam da benim anılarım. ne kadar unutkan olduğumu bildigim için de, geçmişsiz biri gibi yaşamaktansa hep gözümün önünde durmalarını tercih ediyorum. hatalarımla birlikte hepsini bir bütün olarak kabul ediyorum. kendime ihanet etmek istemiyorum.

kadın

Cumartesi, Mayıs 23

votka-çamlıca gazoz

demleniyorum yine. kungfuya gidicem. yaz gecelerini seviyorummm

Salı, Mayıs 19

violently happy

3 bira (1i evde:) 3 tekila 1 votka enerji..sonuç itibariyle gece boyunca yerlerden toplandım. yeni lensimin tekini düşürdüm. karanlık kalabalık içinde bulmaya çalıştım. offf bi de bol bol kustum. ama pişman değilim:) (birazcık pişman olabilirim)

just..

bazen bilirsin de kafan almak istemez..

Cumartesi, Mayıs 16


"IAMX'e gitmezsem allah belamı versin" demiştim. bilerek öyle söyledim. başıma bir iş gelmesin diye gitmek zorunda kalmak için ve oraya gitmenin bana çok iyi geliceni bildigim için..uzun zamandır kendimi ödüllendirmemiştim. gerçekten ödüllendirmek ama. başkasını mutlu etmeye çalışmak gibi kendini mutlu etmeye çalışmak. zira bütün gece zıpladım kafa salladım durdum. daha dogrusu grupla birlikte eğlendik denebilir. ve kararlıyım bundan sonra eğlenmek istiyorsam evde demlenmeden çıkmam:) çıktığım zamanlar tam bir kazmaya dönüyorum çünkü.

Çarşamba, Mayıs 13

balkon kedisi

gecenin kokusuna aşığım ben..

akıp gider zaman sana aldırmadan

kartlarımı insanların yüzüne gözüne fırlatmayı seviyorum ben.

güzel söz

kafam çok karıştığında herşeyi tek bir sözle kestirip atmayı çok seviyorum. bir söz gördüm birinin iletisinde çok hoşuma gitti. buraya kaydedip tekrar tekrar okumaya değer olduğuna karar verdim.

"hayat ileriye doğru yaşanır, geriye doğru anlaşılır"

bu tavır herkesten çok kendimde olduğunu bildiğim bir tavır. bu yüzden bir gün kendime çok kızıcam biliyorum.

Cuma, Mayıs 8

çarpıntı

ölüyorum galiba. kalbimde bişey var.

im not the same but i feel the same

keşke kafam hep çok yüksek olsa. böyle yürürken gecenin güzel kokusunu içime çekip daha da yükselsem..

Salı, Mayıs 5

ufacık tefecik

bende taşikardi var galiba. kalp atışlarımı dinlerken buluyorum kendimi sık sık, sonra kalp atışlarımı ayarlamaya çalışıyorum. derin derin nefes alıp veriyorum. üstelik spor da yapıyorum. hehe ayna karşısında dambıl ile kah apaçi serkanla kah daş vicutlu edeleli ama mongol ifadeli arkadasla kapışan bi bit düşünün. o benim işte!))

Pazartesi, Mayıs 4

gidişat

sonunda pembe gözlükleri bir kenara fırlatıp, işimden her geçen gün daha fazla tiksiniyorsam, bu yalnızca benim suçumdur. ve bunu nasıl çözüceğimi hiç ama hiç bilmiyorum artık.

Pazar, Mayıs 3

"sen benim istisnamsın"




şu yukarıdaki filmi izledikten sonra izlerkenki kadar yoğun olmayan aşağıdaki düşünceler çıktı beynimden. birbirinden bağımsız gözüken ama aslında geldiği yer itibariyle bağlantılı düşünceler:)

"bir şeyi kafan alana kadar debelenmek serbest. ne kadar küçük düşsen de. ne kadar aptal görünsen de. ugruna küçük düşüp aptal göründüğün şey senin mutluluğun çünkü. en azından herşeyi bildiğini sanmaktan iyidir. "

"ulan biri de çıkıp bak bu yaşadığın şey kolay bulunur bişey değil hayatın boyunca belki de bi daha yakalayamazsın demez aşık olan birine. hep önümüzde çooook uzun bi hayat vardır, bu hayat karşımıza birbirinden çekici sayısız fırsat çıkarıcaktır. mükemmel aranıp durulur, herkese her fırsatta burun kıvrılır. çünkü biz her zaman en iyisine layıgızdır. sonra bakarız ki bu tür filmleri her izleyişimizde mutlu olup gözyaşı dökerken, aslında bi yandan güzel ihtimallerin giderek azaldığını öğrenmekteyiz. "

"seni tekrar hayatımda görmek istiyorum. kıyısında köşesinde neresinde istersen orasında dur"

no cure for real sickness




bir kere ben de böyle olmuştum. yalancı katatonik şizofreni:))bu video beni parçalara ayırıyor sanki. yalnız adamın vaziyeti mi daha çok koyuyor, yoksa çocuğun insanlığı mı onu bilemiyorum.. adamın vaziyeti boğazımı düğümlüyor, çocuğun insanlığı hıçkırıklara boğuyor..





bir zamanlar böyle dua etmiştim:)

Cumartesi, Mayıs 2

öküz-tren

bu aslında bir durum komedyası. o yüzden çabuk anlatıcam. çok acaip kasıntı bi lisemiz vardı. çünkü müdür kasıntıydı. bu aynen iş yerinde kasıntı bi müdürün olması gibi:) asla olduğun gibi davranamazsın. her neyse bir gün nöbet sırası bendeydi. müdüre sekreterlik nöbeti ama bu. böyle nasıl gerginim ama anlatamam. müdür odasına çağıracagı zaman bi dügmeye basıyo, odasının kapısının dışında bulunan bi lamba zooort sesi ile birlikte yanıyo. sisteme bak:)) olay müdürle alakalı degil aslında ama ben yine de müdüre dokunmadan geçemedim. bu bendn bizim ögretmenlerden birini tenefüste çağırmamı istedi. bi de gireceğim sınıf benim dönemimden. artık o an beyin hücrelerim devredışı mı kaldı, hafıza kaybı mı yaşadım bilmem. ben girdim içeri. emnim o sırada dünyanın en ciddi işini en ciddi şekilde icra eden biri gibiydim. beni çok kasan mevzularda öyle görünüyorum çünkü genelde. girdim içeri herkes bana bakıyo. dedim ki:



- müdür bey tenefüs arasında ibrahim güngör'le görüşmek istediğini söylememi istedi hocam.



ibrahim güngör bir süre yüzüme baktı aval aval. sanırım o sırada dünyayla ilişkimin kesilmiş oldugunu anladı. ama dokundurmadan da edemedi:



- tamam sumrucum iletiriz kendisine..



sanırım o sırada herkes güldü. ben de hala uzaylı olduğum için onlara eşlik ederek güldüm ve görevini başarıyla! yerine getirmiş bir nöbetçi olarak dışarı çıktım. yerime dogru ilerlerken bir gariplik olduğunu sezerek olayı çözmem biraz zaman aldı. bazen acaip salaklaşabiliyorum:)